Sen’de O’da

Doğudaki bir çocuk da kendi hayatını yaşıyor. Amerika’daki malikanede yaşayan çocuk da. Trump da ölecek, Kanuni Sultan Süleyman da öldü. Filistinde’ki savaşın ortasındaki çocuklarını koruyamayan anne de anne, Norveç’teki çocuğunu arabasıyla okula bırakan anne de anne. Afrika’daki yemek bulunca çılgınlar gibi mutlu olan genç de genç, esrar içtikten sonra acıkıp dondurmaya gömülen de genç. Doktor da gözleri ve elleri ile iş yapıyor, terzi de para kazanmak için gözlerini ve ellerini kullanıyor. Kemoterapi bölümündeki adamın da kalan ömrü sayılı, senin de kalan ömrün sayılı. Sen de zaman zaman ölmeyi hayal ettin, o da hayatından nefret etti. Sen de ayrılık acısı çektin, o da ağladı günlerce. Sen de benden adam olmaz dedin, o da hayatımı bir hiç uğruna heba ettim dedi. Sen de birini ne olursa olsun onun iyiliğini isteyecek kadar çok sevdin, o da sevgisi yüzünden yıllarca bekledi, hiçkimseye sana baktığı gibi bakamadı. Sen de çok sevdiğin insan tarafından hayal kırıklığına uğratıldın, o da yerlere göklere sığdıramadığı kişinin aslında kendi gözünde büyüttüğü biri olduğunu fark etme ağırlığıyla yüzleşti. Sen de çevrendeki herkesten üstün hissettin kendini, o da kibirlendi sebepsizce, büyük burnundan göremediği hayatının yanılsamasını izledi. Sen de defalarca kere aynı çukura düşmene rağmen bir kez daha şansını denedin, o da yanmayan bir çakmağı defalarca kere yakmaya çalıştı. Sen de güne şarkılar eşliğinde başlıyorsun, fonda suçum neydi neden böyle oldu derken bu sabah bir umut var içimde nakaratıyla eşlik ediyorsun, o da güne umutla başlıyor belki annesi yoğun bakım ünitesinden çıkabilir diye. Sen de yalnız kalamadın birileri olsun istedin yanında, o da mutlu olmak için bir ilişkiye ihtiyaç duydu. Sen de doğru insanı bulamayacağını düşündün, o da doğru insanı aradı durdu yıllarca. Sen de yaşam mücadelesi veriyorsun, senden önce gelmiş, bu dünyada nefes alabilmiş ve toprağa geri dönmüş tüm herkes de bu mücadelenin parçasıydı. Senin hikayen de yarım kaldı, onun hikayesi de yarım ve tamamlamaya gücü kalmadı artık.

Yaşam içerisinde hayat dediğimiz şey hep yarım kalmışlıklardan ibaret aslında. Ve bu yarım asla tam ve bütün olamıyor. Dünyada her şey de yarım aslında. Bir yarım küre yazı yaşıyor, bir yarım küre kışı yaşıyor. Bir yarım küre geceyi yaşıyor bir yarım küre gündüzü yaşıyor. Geçmişte yaşadığımız derin acılar, sevinçler, çocukluk tramvalarımız, eksik bırakılmışlıklarımız, bizim eksik bıraktıklarımız, bir gün okuyacağım dediğimiz kitaplar, izleyeceğim dediğimiz filmler… Hiçbir zaman hayatın akışından sırası gelmeyen o yarım bırakılmış büyük sözler… Yarım insanların yarım hikayeleri kısaca… Biz insan olarak yarım kalmışız ve hep tamamlanma eğiliminde arzusundayız.

Kör zaman bizi de eskitecek, biz de yaşlı birer dede ve nene olacağız. Bizim de yuvamız olacak, kendi yaşadığımız hayatın tıpatıp aynısını değişmiş suretleriyle çocuklarımızı yaşarken bulacağız. Aynı yorgunluklar, aynı mücadele, aynı bıkkınlıklar, aynı acılar, aynı sevinçler, aynı hayal kırıklıkları…
Artık yaşam yolunda sona doğru yaklaşırken bir gün kendimizi ölümün pençesinde bulacağız. O an tüm yaşadıklarımızla, yaşayamadıklarımızla, iyisiyle kötüsüyle tüm yarım kalmışlıklarımızla göz göze geleceğiz. Bir zamanlar üzerine günlerce düşündüğümüz birçok durum yok olacak; hayaller, arzular, hedefler, aşk, saygı, sevgi, sağlık, dostluk, para, mülk, başarılar, başarısızlıklar, sınırların, kibrin, sevdiklerin, nefret ettiklerin, üzüntülerin, sevinçlerin… hepsi sen gözlerini kapattıktan sonra anlamsız bir hiçe dönüşecek.

3 kıtada hükümdarlık sürmüş, kudreti 20 milyon kilometrekarelik bir alana ulaşmış, dünyanın en güçlü imparatorluklarından birinin hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman’a bile kalmadı bu topraklar. Son nefesini verdiğinde geride bıraktığı her şey birer gölgeye dönüştü.
Kiminin zenginlik, kiminin aile, kiminin sağlık, kiminin savaş, kiminin aşk mücadelesi de olsa; hepimiz hayatta bir çeşit sınav veriyoruz. Her insan, geçmişin ve geleceğin yansıması olarak kendi hayatını yaşarken, aslında evrensel bir yolculuğun parçası oluyor. Sona baktığımızda ise hepimiz insanız, kendi ruhsal yüklerimizle yaşıyoruz. Belki de insan olmanın özünde bu görünmez yüklerin ağırlığını taşıyabilme cesareti, yarım kalmışlıklarımızla barışma bilinci ve her şeye rağmen bir bütün olma arzusu yatıyor. Hepimiz aynı yolun yolcusuyuz; kimi zaman gölgelerin içinde kayboluyor, kimi zaman güneşi buluyoruz ama eninde sonunda yitip gideceğiz, her şeyimizle birlikte, tıpkı herkes gibi.

2 Comments

Add a Comment

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir