Tahammül Edebilmek
Nefes aldığımız son yıllarda gün geçtikçe artan, fevkalade can sıkıcı olan bir olgu… Tahammülsüzlük.
Malumunuz, evlenme yaşının son yıllarda bir hayli artmasıyla; 20’li yaşların sonuna kadar bir başına yaşamış, kurduğu düzene yıllarca bağlı kalmış, ideallerini her geçen gün daha sağlam temeller üzerine inşaa ederek gelişmiş bireyler, bambaşka yaşam tarzına sahip birinin oyuna dahil olmasıyla tek bildiği konfor alanından taviz vererek bambaşka bir maceraya adım atıyorlar.
Peki maceraya dahil olan, üstelik asla bilmediğiniz tarzda oynayan yeni başrolle aynı oyunda müşterek hareket etmek, her daim kendi macerasında kavrulmuş bireyler üzerinde nasıl bir etki yaratıyor?
Hayat oyununda duygularınıza hitap eden ve aklınıza uygun olan kişiyle rol aldığınızı düşünelim. Birlikte geçen anlarda onu daha yakından tanıdıkça (ki bir insanı en çok yolculukta ve aynı evde kalınca tanırsınız) heyecan katsayısı düşer ve neden yerini tahammülsüzlüğe bırakır?
Hayatınızdaki insanın uykusundayken nefes alıp verişinden, çıkardığı seslerden bile rahatsız olabilir misiniz mesela? Ya da yalnız uyumaya alışkın bünyeniz böylesi bir durum karşısında dumura mı uğrayacaktır? Peki ya en önemlilerden olan kişisel bakımdan tutun da bir değer yargısı ifade etmeyen beslenme tarzına varana kadar birçok husus hayatınızı zamanla nasıl bir çıkmaza dönüştürür?
Size göre yemek yaparken farklı bir yol izlenilmesi gerekir, bu yüzden ona karışmak zorunda hissedersiniz. Ona göre evde oturmak gezmekten daha keyiflidir, bu yüzden sizi de eve mahkum edebilir. O dişlerini kahvaltıdan sonra fırçalar, sizse önce. O uyuya kalmayı sever ama sizin bir uyku rutininiz vardır. O dedikodu yapmayı sever ama siz bundan nefret edersiniz. O tutumludur, sizse nispeten eli açık… Bunlar gibi birçok detay biriyle hayat sürmeyi çekilmez hale mi getiriyor? Evet, çoğunlukla çekilmez hale getiriyor. Boşanmaların artma sebeplerinden bazıları da bildiğiniz üzere; tahammül etme erdeminin yitirilmesi, tahammülsüzlük neticesinde partnerden uzaklaşma isteği, hatta ilişkinin bu çıkmazlarından dolayı çiftlerin depresyona varan duygu durumları…
Peki ya o zaman sonunu bile bile bu yola çıkmamalı mıyız? Elbette insan olarak birimiz diğerimizin aynısı değiliz, zira tek yumurta ikizleri bile aynı etkenler çevresinde büyümesine rağmen zıt karakter özelliklerine sahip olup özgün bir yaşam sürdürürler.
Aslında bütün bunların etkili ve bir o kadar da basit bir çözüm yöntemi var diyebiliriz. Şöyle ki, karşı cinsten birini iç dünyamızda hayal ettiğimiz profille özdeşleştirip mantığa uyan ve dolayısıyla doğru kişi olarak düşünmekteyiz. İnsanların çoğu hayatı birlikte sırtlayacağı kişi için bana istediğim hayatı verebilsin, oturup kalkmasını bilsin, eli yüzü düzgün olsun… gibi kıstasları yeterli bulmakta. Umarım bunun ne kadar yanıltıcı bir düşünce olduğunu acı tecrübelerle kavramamıza gerek kalmayacak kadar ufkunuz açık olur.
Peki ya doğru insan var mıdır, ya da kimdir şu doğru insan?
Doğru insan, başta kalbinize uyan sonra mantığınıza yakın kişidir. Eğer arasınızda ruhsal bağ yoksa, onu hissedemiyorsanız, sarıldığınızda ruhunuz da onun ruhuyla sarılıyor gibi hissetmiyorsanız, o insan doğru insan değildir ve yukarıda yazdığım sebeplerden ötürü ızdırap çekmeniz kaçınılmaz olacaktır.
Son olarak, elbette hoşunuza gitmeyen yönler ve aşmanız gereken meseleler olacaktır, zira kusursuz birliktelik yoktur. İlginç olansa tahammül katsayınızın kalmamasından dolayı birlikteliğinizin yok olmasıdır. İşte tam bu yüzden; dilerim ki, iki kişilik hayat oyununu ruhunuzun sevip benimsediği doğru kişiyle oynarsınız.
İstediğimiz hayatı yaşayabilmek için, istemediğimiz şeylere katlanıyoruz ömür boyu. Sonunda istediğimiz hayatı da yaşayamıyoruz, zamanında sahip olduğumuz ömür de çoktan erimiş oluyor.
Hastalık gelmeden sağlığın kıymetini bilenlerdenim, ölüm gelmeden yaşamın kıymetini bilenlerdenim. Duygu yüklüyüm dolu dolu hissederim, ufak bir hissedişimde gözlerim hemen dolar, hislerimle kalbim arasında filtre yoktur ne geçiyorsa aklımdan direk dışa vururum. Ömrümden tek bir saniyenin bile boşa akmasını istemezken, kader bazen çok gaddar davranıyor. Tek bir yaşama bu ruh nasıl sığar, düşününce bile gözlerim doluyor.
Fakat, Allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme kapılıyor. Bir yandan da hiç konuşmak istemiyor. Tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor. Fakat benim de sevmeğe hakkım yok mu albayım? Yok. Peki albayım. Ben de susarım o zaman. Gecekondumda oturur, anlaşılmayı beklerim. Fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar? Sorarım size: Nasıl? Kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı? Ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek. Bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum. Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan; bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor. Küçük oyunlar istemiyorum albayım.
Toprak, gece Sema’yı seyretmek, yeni yetmiş domates kokusu, aile, tebessüm, Seher vakti esen rüzgar, toprak, özgürlük…