Dişçi Zamanı -2 Ekim 2024

Niye böyle bir yazı yazdın diye soracak olursanız, o kadar canım sıkkın ki, kalbim öylesine buruk ki, ancak bir şeyler karalamak biraz iyi gelirdi. Uzun yıllardır hiçbir şey yazmadığım için de lütfen bunu bir ısınma turu kabul edin.

Kendimi fena halde nazlı hissediyorum şu an, yaralı ceylandan farkım yok. Bu kadar nazlı olurken nasıl boyumdan büyük işlere kalkışıyorum hep onu da bilmiyorum. Bilirsiniz dişçiye gitmek kimileri için tam olarak travmadır. Benim için de hep öyleydi, ta lise zamanında ortodonti tedavisi görmüştüm 3 yıl, hep de kendi başıma giderdim dişçiye, o zaten ayrı bir travma oluyor çocukta. O zamanki doktorum 3 yıllık tedavi sonucunda hiç istediğim gibi bir sonuç çıkaramamıştı, aklım da ermiyordu ve o şekilde kaldı, zamanla dişlerim tekrar yamuldular, pandemi zamanı aynı dişçiye tekrar gittim, yani aynı hatayı tekrar yaptım, tekrar bir işlemden geçti aylar sürdü, heyecanla telleri çıkardığım gün yine bir hayal kırıklığı yaşadım, yine istediğim gibi olmamıştı. Estetik tarafını geçtim, bir de sağlık açısından da tam düzelmeyen dişler, diş etleri, çene genişliği derken işler düzeleceği yerde daha da beter olmuştu. Bana bu durumu kabullenmek kalmıştı, çünkü Hacettepe mezunu deneyimli bir dişçi iki kere yapamıyorsa bir şeyleri, elimden ne gelirdi ki. O zamanlarda da diş eti sorunlarım vardı, dişçi beni bu konuyla ilgili bir yere bile yönlendirmemişti. O dişçiyi hayatım boyunca affetmeyeceğim.

Şu yüzden affetmeyeceğim: Ben dişlerimi günde en az 2 kere fırçalayan, ölüm kalım meselesi de olsa asla dişlerimi fırçalamadan uyumayan bir insanım, dişlerim bembeyazlar ama gel gelelim ki dişçimin yamuk bıraktığı en arkadaki dişime fırça değemiyor, tamamen yamuk içe dönük ve o dişim zamanla çürümüş. Şimdi de dolguya ihtiyacı varmış. Sizin için basit bir şey olabilir ama ne kadar çok önem verdiğiniz bir şeyin karşı tarafın ahmaklığı yüzünden berbat olmasını ben kaldıramıyorum şu hayatta. Bu bir diş, dolgu meselesi değil; senin zerre suçun olmayan, hatta elinden gelenin en iyisini yaptığın, bir sürü fedakarlık ortaya koyduğun bir durumda, seni fazla önemsememeleri neticesinde hayatının en ufak şekilde etkilenmesine karşı aşırı hassasiyetim var. Yapamazsın bu işgüzarlığı ya, doğru düzgün yapsana işini. Bu yazdığım şeyleri düşünürken aklıma müteahhitlerin işini kahpelikle yapması yüzünden depremlerde güzelim insanların hayatlarını karartması geldi. Dünya dengesizliklerden dengenin âlemi işte, kötülükle iyilik eşit şekilde yayılmış. Bunu kabul etmek hayatı daha yaşanabilir hale getirmeli.

Bugüne gelecek olursak, bu ülkede sağlık hizmeti almak o kadar pahalı ki (nitekim $600 odedim birkac islem icin), dişçiye veya hastaneye gitmeniz asla tavsiye edilmiyor, herkes son noktaya gelene kadar doktor yüzü görmüyor. Ben de en son Türkiye’de o bahsettiğim ortodontistime görünüp gelmiştim, görünürde hiçbir problemim yok gibiydi, o yüzden erteledim diş meselesini o yamuk kalmış en arkadaki dişimde ilk kez ağrı hissedene kadar. 17 yıldır ABD’de olan yine Hacettepe mezunu bir Dr. Kübra Hanım’ın muayenehanesine gittim ilk kez bugün. Türkiye’de 12 yıl diş eti tedavisi anabilim dalında çalışmış. Diş filmi çekildikten sonra bana diş taşlarımı ve diş eti hastalığı yüzünden oluşan kemik kaybımı gösterdi. Tedavi edilmezse 35 yaşımda dişlerim dökülürmüş. Annem de benzer şeyler yaşadığı için mantıklıydı. Ben bir anda inanılmaz derecede yıkıldım, hiç beklemediğim bir şeydi bu, dişlerim güya çok sağlamdı, sağlıklıydı benim gözümde. Doktor benim o derece yıkıldığımı görünce bana 2 saat boyunca açıklamalar yaptı. Kötü bakteriler orada asit bırakıyormuş, bu da diş yapısıyla kaynaşarak taş oluşturuyormuş. Kötü bakterilerle iyi bakterilerin savaşı gibi düşün dedi, sendeki iyi bakterileri artıracağız takviyelerle, daha sağlıklı besleneceksin, meyve yiyeceksin, D ve C vitamini takviyesi alacaksın ve diğer insanlara nazaran dişlerine daha çok vakit harcayacaksın. O senin hassas kırılgan bir tabağın, tabağında yemek yediğinde güzelce temizlersin değil mi? Kimi insanın diyabete yatkınlığı olur dedi, kimi insan karaciğer problemi yaşar kimi insan böbrek… Seninkisinin ise tedavisi çok basit; derin diş temizliği yapacağız, her 4 ayda bir özellikle geç kalmadan temizleteceksin, mutlaka diş ipi de kullanacaksın. Ve tekrar ortodonti tedavisi goreceksin.

Nefes alma problemin var mı diye sordu, yıllar önce burnumdan ameliyat olmama rağmen hâlâ nefes alma problemi çekiyordum, doktorlardan yana şansı hiç mi gülmez bir insanın? Hatta son zamanlarda burun bandı kullanmaya başlamıştım nefes alamadigim icin. Yanlis anlamayin horlamiyorum, prensesim ben bir kere. Neyse, nefes alamamanla bağlantılı olarak gece ağzın açık uyursan, ağzın yeterince nemli olmazsa, bizler sudan oluşan canlılar olduğumuz için dişlerin kötü etkilenirler dedi. İnsanlar enerjiden oluşuyor, sen enerjini aldığın gıdaların iyi olmasına dikkat edersen, aldığın etin bile iyi beslenmiş bir hayvanın eti olduğunu bilirsen o hayvanın iyi enerjisi sende var olur. Bol bol sebze meyve yersen yararlı bakterilerini güçlendirip bağışıklığını da iyileştirirsin, kötü bakterilerle daha iyi savaşabilirsin dedi. E ben zaten iyi besleniyordum doktor hanım, hatta ben hiç hasta bile olmuyordum yıllardır. Şimdi bu neyin nesiydi, tamam belki meyve yemiyordum pek ama insanoğlu bu kadar kırılgan bir varlık mı, Afrika’daki insanlar ya da kabileler falan nasıl yaşıyorlar o zaman? Şimdi cevap olarak az yaşıyorlar falan demeyin bana, yok öyle bir şey. İzlediğim belgesellerde yoktu yani ne bileyim ben… Neyse bu noktada risk almaktansa dediği şeylere deli dehşet önem vereceğim tabii ki artık.

Bana diş temizliği yaparken anestezi altında bile çok canım yanıyordu, zaman zaman ağlıyordum, ki ben yılda maksimum 2-3 kere ağlayan biriyim, doktor da dikkatimi dağıtmak için hep konuşmaya devam etti. Konu Amerika’daki yaşama geldi, benim de bildiğim şeyleri tekrar etti aslında lakin yazmak istiyorum. En başta başkasının hedeflerini kendinize hedef yapmayın dedi, Türkiye’de mutlu olacaksanız Türkiye’ye gidin, bunda kötü bir şey yok, hayat sizin hayatınız. Eğer burada fırsatları değerlendirecek gibi hissediyorsanız burada kalın, ama burada küçük Türkiye yapmayın kendinize dedi. Parayı hiçbir zaman hedef koymayın, evet parasız olmuyor ama 50’li yaşlara geldiğinizde paradan daha önemli şeyler olduğunu anlayacaksınız. Benim kaç tane tanıdığım mesleğini bırakıp aşçı, ressam gibi değişik mesleklere yöneldiler. Öyle de mutlu oldular, çünkü mutlu oldukları işi yaptılar. Hayat nereye gidersen git bir mücadele, her yerin farklı zorlukları var, sen sadece üniversitede seçmeli ders seçer gibi hangi dersi almak istediğini seçiyorsun o kadar.

Her cümlesini dikkatle dinliyordum, diş etlerim değil de kalbim acıyordu, birçok şeyi aynı anda düşünüyordum. Hep duygusal insan oldum ben, bilen bilir sevmeyi, aşkı, mutluluğu, dostluğu, her duyguyu hakkını vererek iliklerime kadar yasadim. Yoruldum mu? Evet, yoğun yaşamanın eksi yönü de o oluyor zaten, ama tam anlamıyla her yorgunluğa değdi.

Şimdi bilmem hayat ve duygularım beni nereye taşıyacak, ama şunu görebiliyorum ben kesinlikle omrumu amerikada yasayarak gecirmeyecegim.

One Comment

Add a Comment

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir