Amerika’da Başıma Gelenler
İzmir garajında babamla vedalaştıktan sonra İstanbul Havalimanı'na ulaştım. Tek başıma veda ettim 24 yıllık hayatıma. Veda ederken bir daha geri dönmeyeceğimi bilmenin hüznü tüm benliğimi derinden sarmıştı. Bir yandan da bütün kalp kırıklıklarımı arkada bırakıp yeni bir hayata başlamanın heyecanı vardı içimde. Çünkü biliyorsunuz, ben bu dönem insanı değildim, hep kayboluyordum. Kendimi yeniden bulmanın umuduyla çıktım yola. Kulağımda Sezen Aksu şarkıları, 12 saatlik bir uçuş sonrasında havadan görünen Washington D.C.'nin kuşbakışı görünümüyle başladı Amerika serüveni. Nereye gideceğimi, nasıl gideceğimi, nasıl iletişim kuracağımı hiç bilmeyen bir şekilde, yeniden doğmuş bir bebeğin şaşkınlığıyla o geceyi havalimanında geçirmiştim. Sonrasında, WAT öğrencilerini almaya gelen bir firma Maryland eyaletinde çalışacağım otele götürdü beni. Ocean City'de 15 Türk'le aynı otelde çalışıyorduk. Bizim dışımızda Romanyalılar, Bulgarlar, Dominikliler, Ekvatorlular, Taylandlilar falan da vardı. İlk ayda New York'a günübirlik gezi için gitmiştik. Filmlerde dizilerde gördüğün Central Park'ın içinde yürüyüş yapıyorsun, kıtalar aşmışsın, gelmişsin Times Meydanı'nda görüntülü aileni arıyorsun, ortamı gösteriyorsun. İki duygu çatışmasını aynı anda yaşıyorsunuz o an; hem büyüleniyorsunuz, "Ben şu an New York Meydanı'ndayım, nasıl ya?" diye inanamıyorsunuz, hem de "Bu muymuş şimdi, e geldik de koca koca televizyonlardaki reklamları gördük de ne oldu?" diyorsunuz. Bu arada New York'u da hiç beğenmedim; metroları korkunç kötüydü, sokakları çok… Devamını oku