Kazandım Sanarken Kaybetmek

Bugün vizeden çıkmış, bir miktar üzgün bir şekilde markete gidiyordum ki, sinemaya mı gitsem acaba diyerek kendimi tek başıma dram filminde hayal ediverdim yine. Geçen sefer Müslüm filmini izlemiştim yine tek başıma vee duygu yoğunluğunun sekteye uğramayışı, kendimi filme daha çok kaptırıp, bütün dünyadan ve insanlardan iki saatliğine kopmak inanılmaz güzel gelmişti. Tek başına gidilen sinema büyüktür biriyle gidilen sinema. Tabii film bitince sevdiğin ve kafa yapının uyduğu insanları düşünüp “ya bu insan da bu filmi izlemeli, ana duygusunu hücrelerinde hissetmeli, filmden bir ders çıkarmalı, keşke birlikte gelme fırsatımız olsaydı” diyerek aklımdan geçirdiğim olmuyor değil. Ah bu güzel olan her şeyi sevdiklerimle paylaşma iç güdüm…

Çağan Irmak’ın Bizi Hatırla filmi, İzmir’in Eski Foça’sından başlayıp İstanbul’a uzanan bir yolculuk. Eski Foça’yı filmin ta en başında gösterilen ufacık bir ara sokağından tanıyıp “ya burası Foça olabilir mi” dedikten sonra meşhur marinasını gördüm ve gurbet ellerde canım Foça’mla hasret gidermek istercesine, heyecanla izlemeye başladım filmi.

Kariyeri için İstanbul’a gitmek isteyen genç, babasıyla konuşuyor Foça denizine karşı. Babası hayattaki tek varlığını dizinin dibinden ayırmak istemiyor. Gitme İstanbul bu, insanın feleğini şaşırtır, kaybolursun diyor. Genç, ne olursa olsun hayallerinin peşinden gitmek istediğini söylüyor. Babası destek oluyor, ilerde keşke gitseydim dememesi için bencilliğini bırakıp oğlunun arkasında duruyor. Adam kariyer hayatında mükemmel seviyelere geliyor. Ailesini kuruyor, iki çocuk sahibi oluyor. Müthiş bir evde yaşıyor, hizmetinde bir sürü insanlarla çalışıyor. Ama ters giden bir şeyler var, o seviyeye gelmek için hep bedel ödemiş, çoğu zaman uçurumun kenarında, adım atarsa yükseleceği ama yaşama dair o güzelim değerlerden vazgeçeceği, adım atmazsa emeklerini çöpe atacağı konumda sıkışıp kalmış. Kalbinde iyiliği barındıran bu adam, ona ters gelen şeyleri tercih etmiş istemeye istemeye. Çünkü zor tırmandığı basamakları gerisin geriye düşmek acı vericiymiş….

Filmin içeriğine daha fazla girmeden, psikolojik boyutunu yorumlarsam; benim de üzüldüğüm, günümüz insan ruhu çatışmalarına değinen, kazanırken aslında neleri kaybettiğinin farkına çok geç varanlara hayat dersi niteliğinde.

Hep daha fazlasını istiyoruz bu hayatta, yaradılış böyle, hiçbir türlü tatmin olmuyoruz. Bunu normal varsayabiliriz lakin isteklerimizi elde etme pahasına benliğimizle ters düşüyorsak, bu kendimize haksızlık olmaz mı? Bütün dünyevi maddi zevkleri elde edebilmiş birini düşünelim. Merdivenleri ikişer üçer tırmanmış, zirveye ulaşmış. Hayal ettiği zirvede ama kendisini tanıyamıyor, yapmayacağı şeyleri yapmış, duygusallığını reddetmiş. Zirve uğruna insanlığından vazgeçmiş biri zirvede mutlu olabilir mi?

Siz siz olun kalbinizin sesine kulak vermeyi unutmayın. Durup ben ne yapıyorum, neleri yoluma koymaya çalışırken asıl önemli olanları ardımda bırakıyorum diyebilin kendinize. Yaşamayı, ruhunuzu reddetmeyin. Zirve uğruna benliğinizi kaybetmeyin. Robotlaşmayın.

 

Add a Comment

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir