BİSİKLET SEVDASI

Hemen evimizin önünde koskocaman düz bir yol var. Seneler seneler önce küçüğünden büyüğüne herkes; akşam olunca, güneş yerini gölgelere bırakınca o düz yola dökülürdü. Kadınlar bir baştan bir başa kaldırımlara sıralanır sohbet ederlerdi. Çocukların kimisi dört tekerlekli kimisi iki tekerlekli bisikletlerini sürerlerdi. Tekerlerinde süslü led ışıkları, direksiyonda rengarenk bantları ve değişik sesli kornaları vardı. Korna seslerini duyunca camın önüne çıkardım. Kedinin ciğere baktığı gibi bisikletlilerin turlamasını izlerdim. Bir bisikletim olsun çok istiyordum. Ama bir türlü bizimkilere bisiklet aldıramamıştım. Birkaç senem sadece izlemekle geçti. Kimi günler bir turluk ödünç alıyordum dört tekerleklilerden. O günlerde yastığa başımı koyduğumda, bir turu yüz tur yapar da öyle uykuya dalardım.

Artık büyük gün gelmişti bana da bir bisiklet alınacaktı. Babamla bisikletçiye gittik. Boyumdan biraz büyükçe bir dağ bisikleti aldık. Merdivenin üstüne çıkıp da oturabiliyordum ancak. Tabii sürmeyi de bilmiyordum. O meşhur ‘düz yol’ boyunca düşe kalka ilerlemeye çalışırdım. Günler günleri kovaladıktan sonra artık kendi başıma bisiklet sürebiliyordum. Kısa sürede mahallenin en iyi bisiklet sürücüsü olmuştum. Ellerimi bile bırakabiliyordum.

Ben yaşıtlarıma göre hep geriden gelmek zorunda bırakıldım. Dört tekerlekli bisikletim hiç olmadı. Ama bisiklet sevdamdan da hiç vazgeçmedim. Hep bekledim, bir gün gelecek, her pedela basışımda rüzgar saçlarımı uçuş uçuş yapacak, bu sefer değişik sesli kornalar beni bisiklet sürmeye çağırmak için çalacak, pencereden bakan kız harekete geçecekti. Ve geçmişti. Hem de yardımcı tekerlekler olmadan.

Hayat, sevdasından vazgeçmeyenlere güzel.

Add a Comment

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir